Sayfalar

18 Temmuz 2013 Perşembe

Babamın kaleminden P30 Model Uçak Yarışması

Bilgisayarı düzenlerken bulduğum babamın yazısı:


P30 YARIŞMASI


                                                        Erdem ERGENEKON


5 Mayıs 2002 Hıdrellez günü hava günlük güneşlikti, hafif bir rüzgar vardı. Pendik Sportif Havacılık Kulübünün 31 Mart 2002 tarihinde Orhanlı Beldesinde organize ettiği P30 Model uçak yarışması hava şartları nedeniyle bugüne ertelenmişti.

Pazar günü saat 9.00 da kulüp binası önünde toplanıldı. Özel olarak tutulan minibüsle ve 15 arabalık kafile halinde Orhanlı beldesine hareket edildi. Adapazarı, İzmit ve Yalova' dan gelen yarışmacılar ve misafirlerle daha da zenginleşen kafile saat 10.00 da Orhanlı Belediyesinin yarışma alanına gitmek için açtığı yeni yoldan rahatlıkla geçen arabalarla yarışma mahalline varıldı.

Belediyenin misafirleri güneşten korumak için hazırlattığı üstü kapalı varenda tipi 3 adet gölgelik ve ses düzeni güzeldi. Hazırlanan çay ocağı, tost, meşrubat satışı ayrı bir renk verdi. Akın akın arabalarla gelen seyirciler bütün alanı doldurdu, gelen araba sayısı 50 yi geçti. Yarışma alanı bir şölen yerine dönüştü.

Orhanlı Belediyesi Spor Kulübünün günün özelliğine renk katmak için Yıldız erkekler ve bayanlar dalında 1 km. lik kros yarışmasının finişi bu alana hazırlanmış, saat 11.00 e doğru 19 erkek ve 16 bayan yarışmacının katıldığı kros yarışması neticelendi.

Yıldız Bayanlarda :

1.      Nursel GENÇ

2.      Serap Kaya

3.      Pakize BAŞARAN

Yıldız Erkeklerde :

1.      Kadir ER

2.      Ercan BEYTİBEY

3.      Ahmet BOZ

Şeklinde dereceye girdiler.

            Saat 11.30 da yarışma sahası hazırlandı, hakemler yerini aldı, Pendik Sportif Havacılık Kulübü yönetim kurulu üyesi Fatih ERGENEKON bu yarışmaya gelen yarışmacılara, misafirlere ve katkılarından dolayı Orhanlı Belediyesine, maddi destek sağlayan Teknik Plastik A.Ş. ye teşekkür etti. Büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve şehitler için bir dakikalık saygı duruşundan sonra yarışmaya geçildi. Hakem heyeti ve yazıcılar yerlerini aldı, yarışmacılar 3 lü guruplara ayrıldı. Yarışma sahasının rakımının yüksek oluşu ve rüzgarın sertliği nedeniyle modellerin iyi termal yakalaması için yarışmacılar beklemek zorunda kalıyorlardı. Bu arada Fatih ERGENEKON P30 modeli uçaklar hakkında kısa bilgiler verdi. Bizde bu bilgilerden kısaca bahsedelim.

            P30 tipi modeller gençler ve serbest uçuşa yeni başlayanlar için ideal bir daldır. Modelin boyu ve kanat açıklığı 76,2 cm., lastiksiz ağırlığı 40 gr. dır. Lastik kurmalı bir modeldir. 23-25 cm. arasında bir pervane kullanılmalıdır. Bu modeller F1B modeli görünümünde olduğu gibi kabinli de yapılabilir. Gövdeleri 2,5-3 mm. Balsa çıtadan klasik bir gövdedir. 1,2 mm. ve 3 mm. yarım tabaka balsa, bir plastik pervane, 1 veya 1,5 tabaka kaplama kağıdı 10 gr. Lastikle kısa sürede bitirebilecek modeldir.

            Bu yarışmada hava şartlarının elverişsizliği nedeniyle 2 dakikalık maksimum uçuş 1,5 dakikaya indirildi. Yarışmalar devam ederken Orhanlı Belediye Başkanı sayın Cemil EKŞİ yarış alanına geldi. Kros yarışmasında derece alanlara madalyalarını dağıttı." Bu tür organizasyonları her yıl daha çok sporcu katılımı ile yapacaklarını, bunun için çok çalışmaları gerektiğini, çalışmalarının hedeflerini Türkiye genelindeki yarışmalara iştirak etmek olmalıdır. Bunun içinde Belediye olarak her türlü yardımı yapacaklarını" vadetti. Ayrıca yarışan modelcilere de başarılar diledi. Sponsor Teknik Plastik A.Ş. tarafından yarışmacılara ve görevlilere paket halinde hazırlanmış öğle yemeği, 2 adet meşrubat ve özel olarak hazırlanmış şapkalar dağıtıldı. Bu arada İzmit' ten 41 TV geldi. Fatih ERGENEKON' la yapılan söyleşide Modelcilik hakkında geniş bilgi verildi. Bu günkü yarışma ile ilgili bilgi ve uçuş sırasında yarışmalar kayda alındı.

            Havanın rüzgarlı olması yarışmacılarımızdan Gültekin Kalay ve Oktay GÜLMEZ' in modelleri hava şartlarının azizliğine uğrayarak termale kapıldı, çok yükseklere çıkan modeller inişe geçemeden gözden kayboldu.

            Yarışma sonlarına doğru İstanbul Uçak Kulübünden Ahmet ORANOS arkadaşımızın organize ettiği helikopter gösterisini Ahmet MUSAOĞLU arkadaşımız gerçekleştirdi. Seronomi öncesi Yalova' dan gelen Oktay GÜLMEZ ve Sedat ÖZDİLİM' in çabası sonunda Sponsor Firmanın ortaklarından Ersan ÖCAL Beyin model uçak motorunu çalıştırması da ayrı bir renk kattı.

            Yarışmadaki Uçuşların değerlendirme sonuçları:

A - Büyükler Kategorisi;

            1. Gültekin Kalay                              326 puan

            2. Basri ERBİR                                 267 puan

            3. Oktay GÜLMEZ                           225 puan

B - Minikler Kategorisi

1.      Mert ÇELEN                               98 puan

2.      Umut ÜSTÜNDAĞ                    83 puan

3.      Damla BİLGİÇ                           69 puan

C - Takımlar Kategorisi

1.      P.S.H.K A takımı                        750 puan

2.      T.H.K. Yalova                             428 puan

3.      P.S.H.K. junior A                        118 puan

Kapanış Merasimi için Orhanlı Belediye binası önüne gidildi, derece alanlara kupaları Orhanlı Belediyesi Halkla ilişkiler Müdürü Nilsen ÖZEL hanım ile diğer misafirler tarafından dağıtıldı.

Son olarak Pendik Sportif Havacılık Kulübü Başkanı Saim GÜRER tarafından Sponsor Kalite Plastik A.Ş. sahibine 1 adet teşekkür plaketi verdi.

Bu unutulmaz Pazar günü hatırlarımızda bir anı olarak kalacaktı. Böyle bir Pazar geçirmemizi sağlayan Orhanlı Belediyesine ve Teknik Plastik A.Ş. ya teşekkür eder bu tür faaliyetlere destek olmalarını dileriz, bir dahaki yarışmada buluşmak üzere.

Annem de Hakkın rahmetine kavuştu.

05 Temmuz 2013 saat 06.17 de Annem Babamın yanına gitti. Annemi 06 Temmuz 2013 ikindi namazını takiben babamın yanına gömdük. Annem, Babam siz rahat uyuyun. Biz evlatlarınız size layık olmaya çalışacağız.

Babamın Anneme yazdığı şiiri tekrar yayınladım.
52 YIL

Bir İlkbahar günü gördüm seni
Merdivenlerden süzülerek indin
Üzerinde beyaz önlük
Başında kep vardı.
Bahçeyi taradı gözlerin,
Ürkekti bakışların,
Korkuyor gibiydin.
Ağır ağır yaklaştın bize.
Beni tanıtlar.
Hoş geldin dedin, isteksizce tokalaştın,
Sonra olan oldu bana,
Gözlerim takılı kaldı sana,
Birden kayboldun,
Gözlerim aradı seni
Kimdir bu güzel dedim,
Ödemişli arkadaşımız dediler.
Acaba arkadaşlığa kabul eder mi beni
Bilemeyiz, Kendisine sor dediler.
Sordum.
52 yıl oldu Sevgiliyiz beraber,
Mutluluklar dolu bir hayat,
İki erkek bir kızımız oldu.

9 Mayıs 2013 Perşembe

Babamın blogu

Rahmetli Babamın açtırdığı sayfanın devamını sağlamak için yeni gelişmeleri buradan da paylaşmaya çalışacağım. FATİH ERGENEKON

22 Haziran 2011 Çarşamba

FAYTONCULAR DURAĞI

TAMAMLANMAMIŞ SON YAZISI
FAYTONCULAR DURAĞI

         Bir zamanlar Aydın sokaklarında fayton sefası yaşanırdı. Aydın kitapevinin önünden tuhafiyeci Osman Bestel’ e hatta Lazların kahvesine kadar sıralanırdı. Yarım asır önce duraktan faytonla bir yerlere gitmek ayrıcalıktı, büyük gıptayla bakılırdı. Hani gündüz faytonun körüğüne saklanıp arkasından sallanmak heyecan verirdi çocukluğumuzda. Bazen körüğün arkasına saklandığımızda faytoncular kırbaçlarını arkaya doğru sallarlar bizleri korkutarak inmemizi sağlayıp bir kazadan korurlardı.
         Tozlu yolların yokuşunda arabacı kırbacını şaklattığında kesme taşların üzerinde şahlanan atların nal vuruşları üç sokak öteden duyulurdu. Atların yelelerindeki çıngıraklar gizemli ses çıkardıkça meraklı bakışlar sarkardı efsunlu kaldırımlara.
         Hey gidi küheylanlarım. Siyah deri körüklü tentesi, kadife oturağı, işlemeli sandığı, önü küçük arkası büyük dört tekeri içinde mum yanan gece feneri ve zarif basamağı gözümün önünden gitmeyen imgelerdi. Hele lastik pompalı kornasını yanından geçerken sıkmak heyecanımızı doruğa çıkarırdı.
         Gazi Bulvarının Kemer’ e doğru yolun sağında sıra olurlar, şehrin her yerine yolcu beklerlerdi. Yaz geceleri sinema çıkışında bile sarı lambalı loş sokakta muhakkak bir fayton beklerdi. İğnecilerin önünde seyyar camekanlı sarraf Hasan Basri’ nin köşesindeki elektrik direğinin dibinde tekerlekli el arabası ile gazozcu (Kıtır) Ali Rıza ve Oğlu Ali İhsan Eraslan dururdu. “ gazzuuz, gazzuuuz iç” arguanları yazlık bahçe sinemasından duyulurdu. Meyveli bol sodalı iki bardak gazoz içiminden sonra ay ışığında gözbebekleri parlayan atların çektiği faytonla eve gitmek gecenin güzelliğini tamamlardı doğrusu.
         Ramazanpaşa Camiinin minaresinden sabah ezanı okunurken kömürünü çoktan ateşlemiş olurdu ocakçı Memduh Özek. Sabah namazı sonrası Giritli Kahveci Bilal başında fötr şapkası ile ağır ağır yol alırdı. Çay kokusunu ortaya yayan kahvesine doğru. Gün ağarırken dükkanların kepenkleri açılırdı tek tek. İçten okunan dualarla gecenin yorgunluğunu atan şehla kaldırımlar toprak testi suları ile yıkanırdı. Atların burcu burcu yaydığı mistik ter kokularını aktarlar açılınca naftalin, vanilya ve baharat kokuları bastırırdı. Çatılarında kumruların oynaştığı bu dükkanlardan kimler geldi geçti. Geçmiş yıllarda manifaturacı ve tuhafiyeci ağırlıklı bu çarşıyı beraber gezelim.
         İbrahim Kuyumcu’ nun Aydın Kitapevi (Bu bina Hasan ve İbrahim Sabuncuya ait) Ahmet ve Faik Kızılkaya, önceleri tuhafiyeci sonra su motoru bayii, manifaturacı Mustafa Kızılkaya, sonradan camekanlı sarraflık yaptı. Aktar ve tuhafiyeci Mustafa Altınel, tuhafiyeci Kadir Kavruk, Hasan Hüseyin Aksekili İstanbul pazarı, burası Hilmi ve Ahmet Aksekili’ nin zücaciye dükkanı idi. Önlerinde camekanı ile sarraf Kadir Çalışkan dururdu. Şimdi bu yerlerde masa ve taban muşambası satılıyor. Ankara Pazarı Ali Rıza Özkavruk, oğlu Halit ve Sırrı Özkavruk’ un zücaciye dükkanı. Tuhafiyeci İbrahim Özkavruk, Enstitü Pazarı Mustafa Akoğlu. 1956 yılında “Kız Enstitüsünün kurucusu ile Akoğlunun dükkanının açılışı aynı tarihe rastlamış ve tabelaya da” Enstitü Pazarı” yazmışlar. Tuhafiyeci Ali Kızılkaya’ nın Antalya Pazarı yanında tuhafiyeci Kadir, Özkan ve Mehmet Ali Kavruk, Necmettin Gözaçan’ ın Tokat Pazarı (önce tuhafiye sonra beyaz eşya dükkanı oldu.) ve plakçı Tahir.
İkonelarda kalan faytonların efsunlu köşesine geldik. Bu dükkan Babadağlı Cemal Sağlık’ ın mış. Önceleri Babadağlı Talat Efendi, Yaşar Tosun, Tuhafiyeci ve gramafoncu Mehmet Bafalıoğlu, sonra Aksekili tuhafiyeci Osman Betsel ve oğlu Cevdet Betsel olurdu.
         Cevdet Betsel dudak tiryakisi bir adamdı. Kimbilir günde kaç paket sigara içerdi. Önceleri bu dükkan Akın Tuhafiye idi. Sarraf Mesut’ un olan bu tarihi bina antik dış dokusundaki estetik bozulmalardan içi onarılıp “ Barat Büfe şu anda aybeklerin olduğu köşede Lazların kahvesi diye bilinen “Rize Çay Evi” vardı. Mehmet Tuğcu’ nun şimdi bu kahvehane gümrük önünde.
         Tıkabasa anı dolu şekerciler kaldırımındayım. Şimdi Ramazanpaşa Camiine bakan köşede “Güneş Mağazası” Dr. Dündar Ayaydın babası terzi Ömer Ayaydın veAbdullah Ayaydınların manifatura mağazası, Bu dükkanın ilk sahibi Hacı Abdurrahmanların Osman’ ın mış. 1933 de Atatürk Aydın’ a ilk geldiğinde ilk karşılayanlardan biriymiş ve trende kalp krizi geçirip vefat etmiş. Yanında dumancılardan Ahmet2 in manifaturacı dükkanı. Manifaturacı Bafalılar, Manifaturacı Hilmi Özboyacı’ nın “Zaman Mağazası”. Şekerci Refik Suvarioğlu’ nun dükkanıi kırmızı boyalı küçük balkonlu dükkan zamanla hesaplaşıyor.  Yanında Gazi Bulvarını Sevgi Yolu’ na bağlayan efsane bir işhanı “ Suvarioğlu ,pasajı” vardı. Daha önceleri burası KARPUZLU HAN’ ın tahta kapılı girişiymiş. Şimdi ise bu dilberim mabet geleceğini beklide yıkım kararını bekliyor. Ne pasajdı ama içinde sanatçıların ve siyasilerin ağırlandığı “Şükran Oteli”, girişte Sümerbank Satış Mağazası, lokanta, Metin Suvarioğlunun şekerci dükkanı, gümüşçüler, terziler, mühürcü fettah ve baklava imalatçısı vardı. Koridorları boy ayna kaplı sevgi yoluna çıkan döner merdiveni, çini fayanslarla döşeli o günün en fiyakalı yapısı. Pasajın yanında Ali ve Vefbi Küçükboyacı’ nın “ Bahar Çiçekleri” tabelalı tuhafiye dükkanı, lakabı çarşıya kazınmış Çakır Mehmet ve Oğlu Önder kına baharat gül yağı ve kekik yağının arasında ibrişim, makara, fermuar, kumaş boyası ve çamaşır suyu. Çakır Mehmet’ in bir huyuda hiç müşterisini boş göndermezdi. Aksekili Mustafa Çıttan’ ın manifaturacı dükkanı, daha sonra burada araba lastiği satıldı. Terzi tüfekçi Ahmet Efendi, elbiseci ”kuş tewoğlu” adanalı Mehmet, şekerci Hamdi Üzgüner ağıbaşlı, güleç, sessiz bir esnaftı.
         Köşede Şekerci Hüsnü Gülgün ,oğulları Mehmet ve Süleyman yokuş aşağı Kazım Karabekir caddesine ve Gazi Bulvarına bakardı.Büyük camekanlı vitrinleri , dantel ayası gibi lamerina saçaklı şirin 1922 Macar yapımı binaydı.Çocukları isteklerinin bitmeyen günlerinde  bu vitrinlerin önünden geçerdi.Lokumun sakızlısı,güllüsü ve cevizlisi,sabuniye badem şekeri  hayalleri süslerdi. Akide ve misafir şekeri gülgünde sarmalanırdı.Çikolatanın enderi teneke kutularda Algül biskivüleri,nişan karşılığı giden ‘can alıcı’ paketler … Hey gidi alçak gönüllü yıllar mevsimlerin rahlesinde  kayıp gittiniz.
         Faytoncular İzmir başmahaneden  gelip Goncalı’ya  gidecek tren saatini iyi bilirler siper olurlardı istasyonun askeri Mahvele Bakan Meydanında . İstasyonun peronunda  garın önüne kadar yolcunun valizini taşırlardı.Sinemaya faytonlar gitmek bir ayrıcalıktı o yıllarda. Zira  ‘benim’ diyende araba yoktu.Daha sonra film bitmeden hazır olurdu faytoncu park sinemasının şehit abidesinin boşluğunda.Albayrak Kemal,Deli  Necip,Korce Ali ve Faytoncu Salih’in yılgın atları öyle fiyakalı süzülürlerdiki Enstitü Parkına doğru 50 li yıllarda  hangi sünnet konvoyu faytonsuzdu acaba…
         Faytoncular durağında taksicilerde dururdu geceleri .Tabak kıran Mehmet,Yenipazarlı Ahmet üç gün çalışıp iki gün yatan takaların içerisi dolsa bile illa gideceği semti belli ederlerdi. Kısık uzun bir sesle ......................

20 Mart 2011 Pazar

KAYIP DÜĞÜNLERİN ÇALGICILARI

         1950 lerde eğlence olarak davullu, zurnalı düğünleri ile derneklerin düzenlediği balolara giderdik. Balolarda orkestranın adı davulun göbeğinde yazardı bizde. Sahnenin arkasındaki pankartlarda düğünlerde, nikah haftalar öncesinden siyah tayyör ve siyah duvaklarla kaplandığından gelin damadın salona girişiyle cümbüş başlardı. Önce hazırlık paslarıyla tarumar olan slow dans arkasından ısınma hareketlerini zorlayan ça-ça, mambo, calipso, rumba, tango, vals, carliston pistin yorgun tabanını okşardı. Rock' ın rol, twist ve shake orkestralarla yoğunlaşmış gençliğin dans ekolleriydi. Eski Belediye binasının altı camekanlı düğün salonuydu. Çatısıda yazlık belediye sineması idi. Askeri mahvelin bahçesinde de düğün yeri vardı. Turunç ve mimoza ağaçlarının aeasında tahta sandalyeler sıralanırdı. fesleğen kokulu sulanmış avluya masalara beyaz kaplanırdı. Raptiyenin can alıcı ucuyla hanımeline sarılmış kamelyanın solunda dondurmacı Edip Sıngın servis yapardı. Gofletli külahlarla bulvar yeni açıldığında dört yoldaki benzinliğin üstünde, birde havuzlar ve tekstil fabrikasının bahçesinde düğün yapılırdı. Pınarbaşı yüzme havuzlarında yemekli ve içkili düğün yapmak ayrıcalıktı. Bu eşsiz mekanları otantik notaları nakışlayan orkestralar Emin Bülbül, İzmir Demirspor, Çalışkantürk, Kupa Beşi, ve Yakamozlardı.
         Düğüne akıcılık ve renk getiren ve bitmesini istemediğimiz dakikaları durduran orkestralar olurdu. Bir devrin müzik ve dans kültürünü solurduk bu topluluklarla. Davul, basgitar, trompet, klarnet ve saksafon ruhlarımızdan çıkmayan ölümsüz notalar işlediler. Geceyi ayakta tutmak için neler yaratırlardı? Dans ederken balon patlatma, çiftlerin alınlarında portakalı düşürmeden dans etmesi, ağızda kaşıkla yumurta taşıma, oturduğu yerden en iyi eşlik edene kolonya, şarap, gömlek dağıtırlardı. hele orkestra bateristinin sopasının elden ele dolaştırılması ve müziğin aniden durması ve elinde sopa olan çiftin elenmesi, kazananın kutu, kutu içinde süpriz hediye yalancı emzikle ödüllendirilmesi sabrın doyulmaz keyif aldığı anlardı. Valsi en iyi bilen, kasap havasını damardan oynayan kalırdı pistte. Özal Yağcı, Turgut Yağcı, Beşiktaşlı Avukat Kemal Ünlü suların yıkadığı takvimlerin sayfalarında kalanlar.
         Şimdi 1960 lı yıllarda The Beatles' le başlayan batı müzik akımı 1966 yıllarında da Siluetler, Beyaz Kelebekler, Mavi Kelebekler, Mavi Işık, Moğollar, Cem Karaca, Apaşlar, Rıza Silahlıpoda, Vasfi Uçaroğlu, Durul Gence, Erol Pekcan yüreğimizin sol anahtarına çoktan girmişlerdi. Çaldıkları parçalar 45 lik ve LP plaklar liste başı için yarışırlardı. Hey Dergisinde şantözlü ve dansözlü bir balo seyrinin yürek çarpıntısını yıllar kazıyamadı benliğimizden.
         Bir başka kokardı yerli düğünlerin kına gecesi. Toprak dünbelekli, gırnatalı altın dişli çengiler. Kalburun içine dolacak nozuk para telaşında. Kız evi girişinde tahta kutuda lokum tutarlardı. Herkesin oyuna kaldırıldığı erkek gözünden uzak bayanlar matinesi. evlerin boş arsalarında hatta duvarları kireçle boyanmış hanlarda kurulurdu yediveren eğlenceler yeterki kolları havaya kaldıracak "Tekirdağ Karşılaması" dökülsün cümbüşün ince telinden. Hiç unutmam çay kenarının soğukkuyu tarafında " Lokmacı Fadime' nin kızı vardı. Çalgıcı Mürside def çalıp yanık sesiyle düğün bağlardı. Yerli düğünlerin vuslatı banamısın demezdi. Sıcakta, yağmurda oğlan evinin önüne yorgun sandalyeler ve masalar dizilirdi. Arnavut taşlı sokağa çalgıcılar el üstünde tutulur kusur edilmezdi ızgara da şişe de.
         Canlı tavuk ve büyük şişe isteği nazı çekilen efkar sekesindendir.
         Sepetçioğlu, kasap havası ve Aydın zeybeği gelin almaya gidene kadar defalarca çalınırdı. Orkestralar, çalgıcılar meleklerin arasından yozlaşan düğün kültürümüzü görüyorlardır belki de. Eski müzisyenler oyun havasını düğün sonuna kadar çalarlardı. Şimdi ise gelin-damat kapıda göründüğü an derinden bir ARABESK.

10 Mart 2011 Perşembe

ÖLÜ PARK

ÖLÜ PARK

                   Çocukluğumun bir bölümünü Nazilli’ de yaşadığım için çok severim. Zaman zaman gelirim. Bütün insanlar yabancı olmasına rağmen çocukluğumun geçtiği yerlere gitmek oraları tekrar görmek beni mutlu eder Bilhassa Sümerbank vazife evlerini olduğu yerlerde o eski beton yollarda yürümek, Okaliptüs ağaçlarının rüzgarla karışık sesini dinlemek en çok zevk aldığım yerlerdi. Nazilli fabrikası işçileri ile lojmanları ile yaşam tarzı ile Nazilli’ ye ayrı bir hava verir. 1940- 60 arasında yıllarda sanki İstanbul’un modern bir semtinde yaşadığımı hissederdim.
                 Turan mahallesini Recep Bey İlkokulunu, Uzun Çarşıyı İstasyon meydanını, Küçük Parkı, Perşembe pazarını, Bayramlarda ayrı ayrı semtlerde kurulan Gencerleri, Cambazları palyaçolarını unutmak mümkün mü? 1980 yılından sonraki kalkınma hareketlerinden  Nazilli ne yazık ki en az nasibini alan şehirlerden bir tanesi. Uzun Çarşı ve çevresine baktığımızda maalesef muhafazakârlığın en güzel örneğini görüyoruz. Daracık Sokaklar, iç içe girmiş tek katlı binalar, hiç değişmemiş Bir iki yerde park yapılmış. Bilhassa Fabrika vazife evlerinin bulunduğu saha dümdüz edilmiş yerine koskocaman bir park yapılmış. Park olarak güzel fakat ÖLÜ PARK bu kadar güzel sahaya yaşam sokulmamış. Bir iki restoran bir iki oyuncak saha birkaç devlet binası oraya yaşam getirmemiş. Esasında o arazi ve vazife evleri kredi ve yurtlar kurumuna devredilmeliydi. Yüzlerce gencin ıskan problemi halledilmiş olur ve oranında nostaljisi de korunmuş olurdu. Aynı zamanda hayat dolu bir yaşam gelişerek devam ederdi. Olan olmuş bir kere geriye dönüş imkanı yok Ama belediyeye büyük iş düşüyor. Burada büyük festivaller düzenlenmeli, Bayramlarda ki Gencer günlerinden istifade edip yaşamı tekrar yerine getirmeli gülen yüzler yaşayan insan gurupları yaratmalı. Evlerden insanlar dışarı çıkarılmalı yapılacak büyük iş yerleri ile hayat canlandırılmalıdır. Bu kolay bir iş değildir. Gayret azim her türlü güçlüğü yenecektir. Buna inanmak lazım.
                Cumhuriyeti takip eden yıllara döndüğümüzde Kime sorarsanız sorun Nazilli deyince akla Aşağı Nazilli ile yukarı Nazilli gelir. O zamanlarda taksiler ve faytonlar olmadığı için Merkeplerle veya atlarla genelde yaya gidip gelirlerdi. Daha sonraları alınan 5-6 taksi istasyon meydanındaki taksi durağında müşteri beklerlerdi. O zamanlarda taksi ile bir yere gitmek bir lükstü. Her babayiğit harcı değildi. Daha sonraları paytonlar istasyon ve 5 Eylül okulunun önünde beklerlerdi. Halk faytonlara binmeyi çok çabuk alıştı. Nazilli sokaklarında fayton sefası yaşanırdı. Bilhassa Aşağı Nazilli’ ye, Sümerbank vazife evlerine faytonla gitmek bir ayrıcalıktı. Tozlu yollarda arabacı kırbacını şaklattığında kesme taşların üzerinde şahlanan atların nal vuruşları ta uzaktan duyulurdu. Atların yelelerindeki çıngırakların çıkardığı sesleri duyanlar meraklı bakışlarla takip ederlerdi. Siyah deri körüklü tentesi, kadife oturağı, küçük sandığı önü küçük arkası büyük dört tekeri içinde mum yanan gece feneri ve zarif basamağı bugün hatıralarımızda kaldı. İstasyon meydanında veya 5 Eylül ilkokulunun önünde sıralanırlar. Aşağı Nazilli’ de Sümerbank fabrikasının biraz gerisinde müşteri beklerlerdi. Yaz günleri mehtaplı gecelerde paytonun körüğünü indirip gezmek Sinema çıkışlarında sarı lambalı sokaklarda eve gitmek en büyük zevklerdendi,        
                   Perşembe pazarında Pazar dönüşleri hep paytonlarla yapılırdı. Fabrika mensuplarını ekserisi gıdı gıdı treni ile gider yine aynı trenle dönerlerdi. Faytoncular yolcuları fabrika giriş kapısının önünde indirirlerdi. Büyük bir giriş kapısı karşısında misafirhaneye giden bir asfalt yol vardı. Fabrika ana kapısından fabrika içine girdiğinizde solda bir kreş binası tam karşıda da büyük bir sosyal bina vardı Bu sosyal binanın içinde geniş bir solon arka tarafta da memur yemekhanesi ve bir briç salonu bulunurdu. Büyük salonda bazı geceleri düğünler yapılır bazı günlerde de balolar düzenlenirdi. Haftada iki gün sinema seyredilirdi Sosyal binanın arkasında ağaçlı bir bahçe vardı Yaz günleri bu bahçede oturmak ve beton pistte dans eden gençleri seyretmek en büyük zevklerden birisiydi Sosyal Binanın sağ tarafında fabrika içi vazife evleri vardı Bu evlerde fabrika müdürü müdür muavinler bazı önemli şefler otururdu. Bu evlerin önünde geçip ilerlediğinizde pamuk ambarları ve Meşhur gıdı gıdı tren istasyonuna gelirsiniz. Güney kısmında tel örgülerle çevrilmiş ikinci bir kapı ve işçilerin kart bastığı mahaller ve çıkarken de üzerlerinin yoklandığı odalar vardı. Güney kısmı tamamen imalat yapılan atölyelere ayrılmıştı Buralara girmek yasaktı.
                 Fabrikanın önünde iki taraflı ağaçlarla menderes nehrine doğru uzanan Hürriyet Caddesi fabrika dışında yapılmış esas vazife evlerini fabrikadan ayırıyordu. Vazife evleri fabrika kapısının tam karşısında inşa edilmişlerdi Vazife evleri önde 5 adet arkada 9 adet inşa edilmiş etrafı okaliptüs ve meyve ağaçları ile çevrili 2 kat ve bir zeminden oluşan evlerdi. Bu evlerde hiyerarşik mevki ye göre memur ve işçilere dağıtılırdı.
                   U harfine benzer şekilde yapıldığı için U apartmanları diye adlandırılan zemin katsız diğerlerine göre daha alçak yapıdaki bu binalarda yine memurlar birkaç tanesinde de işçiler otururdu. Bu iki apartman bloğu arasında fabrika misafirhanesi, fırını, yardım sandığı ve büyük bir market vardı. Misafirhanenin önünde büyük bir bahçe içinde her çeşit gül ve benzeri çiçekler vardı.
                   U evlerinin benim hayatımda yeri doldurulamaz güzel hatıralarımın kesiştiği bir yerdi. Biz ilk önceleri Öndeki sıra apartmanlarının 5. ci sinde otururduk. Zeminin üstündeki 2 katta idik. Karşımızda Fabrika Muhasebe müdürü Zeki Çomakoğlu’ nun altında Ressam Cavit bey bizim altımızda Atölye şefi İbrahim Bozyaka otururdu. Bir Kızı Gülseren bir oğlu Tufan vardı. Tufan Sümer sporda oynamış daha sonraları da İzmir Göztepe kulübüne transfer olmuştu. Zemin katta da 2 ci cihan harbi sıraların da Hitlerden kaçan ve Türkiye’ ye sığınan İstanköy’ de ki Türklere iş ve ev vermişlerdi
                   Biz gençler toplanır fabrika lojmanlarının arasında ki yolda gençliğin verdiği enerji ile gece yarılarına kadar eğlenirdik. Genelde misafirhanenin önünden U evlerine gelir önünden yürüyerek fabrika kapısının önüne çıkardık.
                   U evlerinin güney tarafındaki apartmanın zemin katında Ahmet Akdemir otururdu. Kendisi Fabrikada ustabaşı idi. Evinin balkonunda nadiren oturur. Gelen geçeni seyreder ara sıra bizlerle konuşurdu. Uzun boylu geniş omuzlu babacan birisi idi. Üç çocuğu vardı. Oğlu kemal akdemir boksa meraklıydı. Sümer spor boks takımında lisanslı sporcu idi. Kızları Jele Nesrin, Türkan 5 Eylül ilkokuluna giderlerdi 1946 yılında ablam evlenince bizde aydın’daki evimize döndük. Sık sık Nazilli’ ye gittiğimde hiç ayrılmamışız gibi yabancılık çekmezdim. Bu arada Nesrin fabrikada Hikmet arat isminde bir ressamla evlendi. Küçük kızları Türkan ilkokulu bitirdikten sonra orta okula göndermediler. Neden bilmiyorum. Türkan iri dalgalı saçlı sarışın bir kızdı Günden güne serpiliyor gelişiyordu. Güzel alımlı bir kız olmuştu. Bir akşam vaktiydi. Bisikletle giderken misafirhanenin dönemecinde Birden bire Onu karşımda bulmuştum çarpmamak için direksiyonu kırdımsa da bisikletin arka tekerleği hafifçe ona çarptı yere düştü. Hemen koşmuş ellerinden tutmuş ayağa kaldırmış bir yerine bir şey olup olmadığını sormuştum. Hayır bir şeyim yok. Biraz daha dikkatli olur musun dedi.
              Göz göze geldik Elleri avucumda o an içimde ki elektriklenme yıllar yılı ona bağlanmamı sağladı. Onunla yatar kalkar oldum. Onu görmek istiyor. Her perşembe günü Aydın dan Nazilli ye gidiyor. Saat 11.00 de fabrikadan kalkan Gıdı gıdı treninde onu bekliyor. Bir köşede onu seyrediyordum. Her Perşembe beni karşısında gördüğünde gülüyor arkadaşları ile gülüşüyorlardı bu durumu ablası jale daha sonra annesi öğrendiler. Nedense beni görmemiş gibi hareket ediyorlardı hatta bütün komşuları öğrenmişlerdi. Kimse bir şey demiyor ilgisiz davranıyorlardı. Ben bu nedenle okulumda devamsızlıktan 2 yıl kaybettim.
               1954 yılının yine bir Perşembe günü gıdı treninden indikten sonra Pazar yerine gideceklerine 5 Eylül okulunun sağından küçük parka saptılar. O gün ilk defa konuşmak fırsatını buldum. Yaklaştım, neler neler tasarlamıştım hepsini unuttum heyecandan konuşamıyordum. 
Sanki dilim tutulmuştu. Bu arada nerden çıktı bilmiyorum ablamdan şikayet etti. Dedikoduların ondan kaynaklandığını söyledi. Bir pastanede oturup konuşmayı rica ettimse de kabul etmedi. Konuşma tekliflerime olumlu veya olumsuz bir cevapta vermedi. Tekrar Pazar yerine geldiğimizden tekrar görüşmek dileği ile ayrıldım. Ve 9 sayfayı bulan hislerimi ifade eden bir mektup yazdım ve müstear bir isimle devam ettiği akşam kız sanat okulu adresine gönderdim. Okul idaresi mektubu alınca ailesine haber veriyorlar. Ablası ablamla konuşuyor. Onu bir daha göremedim. Daha sonraları ben Ankara Hukukta okurken bir Havacı üsteğmenle nişanlandığını arkasından da evlendiğini duydum. Bu benim için şok oldu.  Hayata küskünlüğüm artı. Ama hayat çok şeylerin üzerini örtüyor arada bir hatırlansa da yaşam devam ediyor.
                      Nereden nereye geldik. Biz gene dönelim vazife evlerine fabrika yönetimi bekar işçileri de düşünerek hürriyet caddesi üzerinde fabrikanın sonunda değişik yapıda bekar pavyonu inşa etmişti. Sümer ilk- okulundan fabrika lojmanlarının sonuna kadar olan geniş arazide sokak ve caddeleri geometrik şekilde üç değişik ebatta tek katlı bahçeli evler yapıldı. Bu evlerin inşaatına kooperatif olarak başlanmış. Kooperatif evleri gerçekleştiremeyince Fabrika mülkiyetine geçmiş ve fabrika tarafından tamamlanarak 1955 yıllarında işçilere dağıtılmıştı. Sağlam ve şirin binalardı.  Diğer binalara göre daha çok beğenildiği ve kullanışlı olduğu için adı Şirin evler olarak kaldı. Daha sonraları Plan ve proje olarak çok beğenildiği için Kuş adasında sahilde inşa edilmiş Nazilli sitesi adını almıştı.
            1976 yılında lojman sayısı 438  olarak belirtilse de kapatılan bekar pavyonu, fırın, hastane ve aradaki küçük binaların lojmana çevrilmesi ile 480 bulmuştu. Bu saydığım binalar okaliptüs çam ve meyve ağaçları ile çevrilmiş güzel bahçeler içinde küçük ama şirin evlerdi 1970 yılına kadar lojmanların badana boya elektrik ve su tesisatı ve diğer bakımları fabrika personeli tarafından yapılırdı. Evlerde kurban bayramı haricinde hayvan beslemeyse izin verilmez şikayet halinde lojmandan çıkarılırdı. Bahçe. Bahçe duvarları, şekilleri bile takip edilir. Gerekirse müdahale edilirdi.
               Abartısız Nazilli’ nin en güzel en düzgün yolları lojmanlar arasındaydı. Nazilliler bisiklete binmek için lojmanlar arasındaki yollara gelirdi. Pazar günleri lojmanlar arası sanki bayram yeri gibi olurdu. Aileler bu günlerde daha modern, daha güzel giyinir. Ayni şekilde yukarı Nazilli’ den gelen akraba ve dostlarda ziyarete gelirken giyimlerine özen gösterirlerdi.
                Fabrika lojmanlarında Avrupa modası 5-6 ay gecikmeli olarak aynen takip edilirdi.
                O zamanlar Almanya’da akraba ve dostlardan en son model mecmuaları gelir beğenilen elbise modelleri Nazilli Basması kopyaları hemen dikilir. Modeller elden ele dolaşırdı.
                 Güvenlik sorunu olmadığından aileler çocuklarına rahatlıkla izin verir. Aileler arasında sıkı dostluklar kurulurdu. Gece sokaklarda aydınlatma yapıldığından geç vakitlere kadar sokaklar cıvıl cıvıl olurdu. Özellikle yaz geceleri sokaklar arasında guruplar halinde dolaşmak fabrika bahçesinde oturmak yazlık sinemaya gitmek yine fabrika bahçesinde dans etmek müzik guruplarının periyodik konserlerini izlemek en sevilen eğlencelerdi.
                  Lojmanlarda oturan ailelerin çoğu başka şehirlerden Nazilli’ ye gelmiş, burada evlenip çoluk çocuğa karışmışlardı. Çocukları da aynı yaş gurubunda idi. Bu yüzden hiç arkadaş sıkıntısı çekilmezdi.
                   Evlerde kışın yakacak odun, talaş bile Sümerbank ağaç atölyelerinden gelirdi. Düşünün 450 adet lojmana bir kış boyunca yetecek kadar talaş ve çıkıntı tahta verecek talaş çıkaran bir üretim. Türkiye’ de ki diğer Sümerbank fabrikalarına ve diğer özel tekstil fabrikalarını mekik, masura ve vurucu kol imalatı Nazilli Sümerbank fabrikasında yapılıyordu.
                   Herkesin evinde olmasa da bazı evlerde fabrikanın verdiği demirbaşa kayıtlı içi galvanizli elektriksiz buz konularak soğutan buzdolapları vardı. Yazın çok Sıcak olan Nazilli’ de yemekleri korumak için fabrika her eve yarım kalıp 0,5 metreküp buz verirdi. Evlerde yine demirbaşa kayıtlı somya ve yün battaniyeler vardı.
                    Emekli olanlar eşyaları yeni kiracılara devrederlerdi. Yine devir teslimler de evde hasar olup olmadığı sosyal hizmetler tarafından tespit edilirdi. Kısaca Sümerbank için personeli çok kıymetli idi. Elindeki bütün imkânları personeli için kullanırdı. Hatta itfaiye araçları yolların tozunu temizlemek için yaz günleri beton yollarda sulama, ağaçlardaki çeşitli hastalıklara yönelik ilaçlama yapardı. Yine evlerde ve kanalizasyonlarda zararlı böceklere karşı ilaçlama yapar, her yıl fabrika itfaiye gurubu tüm lojmanların baca temizlik işlemler muhakkak yapılırdı. Fabrika fırını, berberi kasabı büfe ve süper marketi ve ilkokulu ile mükemmel bir şekilde organize edilmişti. Hatta orta ve liseye giden öğrencilerin gidiş ve geliş saatlerinde gıdı gıdı treni için özel tarife konmuştu.
                    Bugün hepsi bir hayal oldu. Nazilli için bir ekmek kapısı kapandı Fabrika kapanınca işçiler ağlayarak Bursa, Manisa ve Bergama’ ya gittiler. Ve sonuçta fabrika binası Menderes üniversitesine lojmanların bulunduğu geniş saha ise Nazilli belediyesine devredildi.               
                     Nazilli’ye bu yapılmamalıydı. Nazilli Halkı da buna nasıl razı oldu anlamıyorum. Üzülüyor insan.