Sayfalar

22 Haziran 2011 Çarşamba

FAYTONCULAR DURAĞI

TAMAMLANMAMIŞ SON YAZISI
FAYTONCULAR DURAĞI

         Bir zamanlar Aydın sokaklarında fayton sefası yaşanırdı. Aydın kitapevinin önünden tuhafiyeci Osman Bestel’ e hatta Lazların kahvesine kadar sıralanırdı. Yarım asır önce duraktan faytonla bir yerlere gitmek ayrıcalıktı, büyük gıptayla bakılırdı. Hani gündüz faytonun körüğüne saklanıp arkasından sallanmak heyecan verirdi çocukluğumuzda. Bazen körüğün arkasına saklandığımızda faytoncular kırbaçlarını arkaya doğru sallarlar bizleri korkutarak inmemizi sağlayıp bir kazadan korurlardı.
         Tozlu yolların yokuşunda arabacı kırbacını şaklattığında kesme taşların üzerinde şahlanan atların nal vuruşları üç sokak öteden duyulurdu. Atların yelelerindeki çıngıraklar gizemli ses çıkardıkça meraklı bakışlar sarkardı efsunlu kaldırımlara.
         Hey gidi küheylanlarım. Siyah deri körüklü tentesi, kadife oturağı, işlemeli sandığı, önü küçük arkası büyük dört tekeri içinde mum yanan gece feneri ve zarif basamağı gözümün önünden gitmeyen imgelerdi. Hele lastik pompalı kornasını yanından geçerken sıkmak heyecanımızı doruğa çıkarırdı.
         Gazi Bulvarının Kemer’ e doğru yolun sağında sıra olurlar, şehrin her yerine yolcu beklerlerdi. Yaz geceleri sinema çıkışında bile sarı lambalı loş sokakta muhakkak bir fayton beklerdi. İğnecilerin önünde seyyar camekanlı sarraf Hasan Basri’ nin köşesindeki elektrik direğinin dibinde tekerlekli el arabası ile gazozcu (Kıtır) Ali Rıza ve Oğlu Ali İhsan Eraslan dururdu. “ gazzuuz, gazzuuuz iç” arguanları yazlık bahçe sinemasından duyulurdu. Meyveli bol sodalı iki bardak gazoz içiminden sonra ay ışığında gözbebekleri parlayan atların çektiği faytonla eve gitmek gecenin güzelliğini tamamlardı doğrusu.
         Ramazanpaşa Camiinin minaresinden sabah ezanı okunurken kömürünü çoktan ateşlemiş olurdu ocakçı Memduh Özek. Sabah namazı sonrası Giritli Kahveci Bilal başında fötr şapkası ile ağır ağır yol alırdı. Çay kokusunu ortaya yayan kahvesine doğru. Gün ağarırken dükkanların kepenkleri açılırdı tek tek. İçten okunan dualarla gecenin yorgunluğunu atan şehla kaldırımlar toprak testi suları ile yıkanırdı. Atların burcu burcu yaydığı mistik ter kokularını aktarlar açılınca naftalin, vanilya ve baharat kokuları bastırırdı. Çatılarında kumruların oynaştığı bu dükkanlardan kimler geldi geçti. Geçmiş yıllarda manifaturacı ve tuhafiyeci ağırlıklı bu çarşıyı beraber gezelim.
         İbrahim Kuyumcu’ nun Aydın Kitapevi (Bu bina Hasan ve İbrahim Sabuncuya ait) Ahmet ve Faik Kızılkaya, önceleri tuhafiyeci sonra su motoru bayii, manifaturacı Mustafa Kızılkaya, sonradan camekanlı sarraflık yaptı. Aktar ve tuhafiyeci Mustafa Altınel, tuhafiyeci Kadir Kavruk, Hasan Hüseyin Aksekili İstanbul pazarı, burası Hilmi ve Ahmet Aksekili’ nin zücaciye dükkanı idi. Önlerinde camekanı ile sarraf Kadir Çalışkan dururdu. Şimdi bu yerlerde masa ve taban muşambası satılıyor. Ankara Pazarı Ali Rıza Özkavruk, oğlu Halit ve Sırrı Özkavruk’ un zücaciye dükkanı. Tuhafiyeci İbrahim Özkavruk, Enstitü Pazarı Mustafa Akoğlu. 1956 yılında “Kız Enstitüsünün kurucusu ile Akoğlunun dükkanının açılışı aynı tarihe rastlamış ve tabelaya da” Enstitü Pazarı” yazmışlar. Tuhafiyeci Ali Kızılkaya’ nın Antalya Pazarı yanında tuhafiyeci Kadir, Özkan ve Mehmet Ali Kavruk, Necmettin Gözaçan’ ın Tokat Pazarı (önce tuhafiye sonra beyaz eşya dükkanı oldu.) ve plakçı Tahir.
İkonelarda kalan faytonların efsunlu köşesine geldik. Bu dükkan Babadağlı Cemal Sağlık’ ın mış. Önceleri Babadağlı Talat Efendi, Yaşar Tosun, Tuhafiyeci ve gramafoncu Mehmet Bafalıoğlu, sonra Aksekili tuhafiyeci Osman Betsel ve oğlu Cevdet Betsel olurdu.
         Cevdet Betsel dudak tiryakisi bir adamdı. Kimbilir günde kaç paket sigara içerdi. Önceleri bu dükkan Akın Tuhafiye idi. Sarraf Mesut’ un olan bu tarihi bina antik dış dokusundaki estetik bozulmalardan içi onarılıp “ Barat Büfe şu anda aybeklerin olduğu köşede Lazların kahvesi diye bilinen “Rize Çay Evi” vardı. Mehmet Tuğcu’ nun şimdi bu kahvehane gümrük önünde.
         Tıkabasa anı dolu şekerciler kaldırımındayım. Şimdi Ramazanpaşa Camiine bakan köşede “Güneş Mağazası” Dr. Dündar Ayaydın babası terzi Ömer Ayaydın veAbdullah Ayaydınların manifatura mağazası, Bu dükkanın ilk sahibi Hacı Abdurrahmanların Osman’ ın mış. 1933 de Atatürk Aydın’ a ilk geldiğinde ilk karşılayanlardan biriymiş ve trende kalp krizi geçirip vefat etmiş. Yanında dumancılardan Ahmet2 in manifaturacı dükkanı. Manifaturacı Bafalılar, Manifaturacı Hilmi Özboyacı’ nın “Zaman Mağazası”. Şekerci Refik Suvarioğlu’ nun dükkanıi kırmızı boyalı küçük balkonlu dükkan zamanla hesaplaşıyor.  Yanında Gazi Bulvarını Sevgi Yolu’ na bağlayan efsane bir işhanı “ Suvarioğlu ,pasajı” vardı. Daha önceleri burası KARPUZLU HAN’ ın tahta kapılı girişiymiş. Şimdi ise bu dilberim mabet geleceğini beklide yıkım kararını bekliyor. Ne pasajdı ama içinde sanatçıların ve siyasilerin ağırlandığı “Şükran Oteli”, girişte Sümerbank Satış Mağazası, lokanta, Metin Suvarioğlunun şekerci dükkanı, gümüşçüler, terziler, mühürcü fettah ve baklava imalatçısı vardı. Koridorları boy ayna kaplı sevgi yoluna çıkan döner merdiveni, çini fayanslarla döşeli o günün en fiyakalı yapısı. Pasajın yanında Ali ve Vefbi Küçükboyacı’ nın “ Bahar Çiçekleri” tabelalı tuhafiye dükkanı, lakabı çarşıya kazınmış Çakır Mehmet ve Oğlu Önder kına baharat gül yağı ve kekik yağının arasında ibrişim, makara, fermuar, kumaş boyası ve çamaşır suyu. Çakır Mehmet’ in bir huyuda hiç müşterisini boş göndermezdi. Aksekili Mustafa Çıttan’ ın manifaturacı dükkanı, daha sonra burada araba lastiği satıldı. Terzi tüfekçi Ahmet Efendi, elbiseci ”kuş tewoğlu” adanalı Mehmet, şekerci Hamdi Üzgüner ağıbaşlı, güleç, sessiz bir esnaftı.
         Köşede Şekerci Hüsnü Gülgün ,oğulları Mehmet ve Süleyman yokuş aşağı Kazım Karabekir caddesine ve Gazi Bulvarına bakardı.Büyük camekanlı vitrinleri , dantel ayası gibi lamerina saçaklı şirin 1922 Macar yapımı binaydı.Çocukları isteklerinin bitmeyen günlerinde  bu vitrinlerin önünden geçerdi.Lokumun sakızlısı,güllüsü ve cevizlisi,sabuniye badem şekeri  hayalleri süslerdi. Akide ve misafir şekeri gülgünde sarmalanırdı.Çikolatanın enderi teneke kutularda Algül biskivüleri,nişan karşılığı giden ‘can alıcı’ paketler … Hey gidi alçak gönüllü yıllar mevsimlerin rahlesinde  kayıp gittiniz.
         Faytoncular İzmir başmahaneden  gelip Goncalı’ya  gidecek tren saatini iyi bilirler siper olurlardı istasyonun askeri Mahvele Bakan Meydanında . İstasyonun peronunda  garın önüne kadar yolcunun valizini taşırlardı.Sinemaya faytonlar gitmek bir ayrıcalıktı o yıllarda. Zira  ‘benim’ diyende araba yoktu.Daha sonra film bitmeden hazır olurdu faytoncu park sinemasının şehit abidesinin boşluğunda.Albayrak Kemal,Deli  Necip,Korce Ali ve Faytoncu Salih’in yılgın atları öyle fiyakalı süzülürlerdiki Enstitü Parkına doğru 50 li yıllarda  hangi sünnet konvoyu faytonsuzdu acaba…
         Faytoncular durağında taksicilerde dururdu geceleri .Tabak kıran Mehmet,Yenipazarlı Ahmet üç gün çalışıp iki gün yatan takaların içerisi dolsa bile illa gideceği semti belli ederlerdi. Kısık uzun bir sesle ......................