Sayfalar

10 Mart 2011 Perşembe

ÖLÜ PARK

ÖLÜ PARK

                   Çocukluğumun bir bölümünü Nazilli’ de yaşadığım için çok severim. Zaman zaman gelirim. Bütün insanlar yabancı olmasına rağmen çocukluğumun geçtiği yerlere gitmek oraları tekrar görmek beni mutlu eder Bilhassa Sümerbank vazife evlerini olduğu yerlerde o eski beton yollarda yürümek, Okaliptüs ağaçlarının rüzgarla karışık sesini dinlemek en çok zevk aldığım yerlerdi. Nazilli fabrikası işçileri ile lojmanları ile yaşam tarzı ile Nazilli’ ye ayrı bir hava verir. 1940- 60 arasında yıllarda sanki İstanbul’un modern bir semtinde yaşadığımı hissederdim.
                 Turan mahallesini Recep Bey İlkokulunu, Uzun Çarşıyı İstasyon meydanını, Küçük Parkı, Perşembe pazarını, Bayramlarda ayrı ayrı semtlerde kurulan Gencerleri, Cambazları palyaçolarını unutmak mümkün mü? 1980 yılından sonraki kalkınma hareketlerinden  Nazilli ne yazık ki en az nasibini alan şehirlerden bir tanesi. Uzun Çarşı ve çevresine baktığımızda maalesef muhafazakârlığın en güzel örneğini görüyoruz. Daracık Sokaklar, iç içe girmiş tek katlı binalar, hiç değişmemiş Bir iki yerde park yapılmış. Bilhassa Fabrika vazife evlerinin bulunduğu saha dümdüz edilmiş yerine koskocaman bir park yapılmış. Park olarak güzel fakat ÖLÜ PARK bu kadar güzel sahaya yaşam sokulmamış. Bir iki restoran bir iki oyuncak saha birkaç devlet binası oraya yaşam getirmemiş. Esasında o arazi ve vazife evleri kredi ve yurtlar kurumuna devredilmeliydi. Yüzlerce gencin ıskan problemi halledilmiş olur ve oranında nostaljisi de korunmuş olurdu. Aynı zamanda hayat dolu bir yaşam gelişerek devam ederdi. Olan olmuş bir kere geriye dönüş imkanı yok Ama belediyeye büyük iş düşüyor. Burada büyük festivaller düzenlenmeli, Bayramlarda ki Gencer günlerinden istifade edip yaşamı tekrar yerine getirmeli gülen yüzler yaşayan insan gurupları yaratmalı. Evlerden insanlar dışarı çıkarılmalı yapılacak büyük iş yerleri ile hayat canlandırılmalıdır. Bu kolay bir iş değildir. Gayret azim her türlü güçlüğü yenecektir. Buna inanmak lazım.
                Cumhuriyeti takip eden yıllara döndüğümüzde Kime sorarsanız sorun Nazilli deyince akla Aşağı Nazilli ile yukarı Nazilli gelir. O zamanlarda taksiler ve faytonlar olmadığı için Merkeplerle veya atlarla genelde yaya gidip gelirlerdi. Daha sonraları alınan 5-6 taksi istasyon meydanındaki taksi durağında müşteri beklerlerdi. O zamanlarda taksi ile bir yere gitmek bir lükstü. Her babayiğit harcı değildi. Daha sonraları paytonlar istasyon ve 5 Eylül okulunun önünde beklerlerdi. Halk faytonlara binmeyi çok çabuk alıştı. Nazilli sokaklarında fayton sefası yaşanırdı. Bilhassa Aşağı Nazilli’ ye, Sümerbank vazife evlerine faytonla gitmek bir ayrıcalıktı. Tozlu yollarda arabacı kırbacını şaklattığında kesme taşların üzerinde şahlanan atların nal vuruşları ta uzaktan duyulurdu. Atların yelelerindeki çıngırakların çıkardığı sesleri duyanlar meraklı bakışlarla takip ederlerdi. Siyah deri körüklü tentesi, kadife oturağı, küçük sandığı önü küçük arkası büyük dört tekeri içinde mum yanan gece feneri ve zarif basamağı bugün hatıralarımızda kaldı. İstasyon meydanında veya 5 Eylül ilkokulunun önünde sıralanırlar. Aşağı Nazilli’ de Sümerbank fabrikasının biraz gerisinde müşteri beklerlerdi. Yaz günleri mehtaplı gecelerde paytonun körüğünü indirip gezmek Sinema çıkışlarında sarı lambalı sokaklarda eve gitmek en büyük zevklerdendi,        
                   Perşembe pazarında Pazar dönüşleri hep paytonlarla yapılırdı. Fabrika mensuplarını ekserisi gıdı gıdı treni ile gider yine aynı trenle dönerlerdi. Faytoncular yolcuları fabrika giriş kapısının önünde indirirlerdi. Büyük bir giriş kapısı karşısında misafirhaneye giden bir asfalt yol vardı. Fabrika ana kapısından fabrika içine girdiğinizde solda bir kreş binası tam karşıda da büyük bir sosyal bina vardı Bu sosyal binanın içinde geniş bir solon arka tarafta da memur yemekhanesi ve bir briç salonu bulunurdu. Büyük salonda bazı geceleri düğünler yapılır bazı günlerde de balolar düzenlenirdi. Haftada iki gün sinema seyredilirdi Sosyal binanın arkasında ağaçlı bir bahçe vardı Yaz günleri bu bahçede oturmak ve beton pistte dans eden gençleri seyretmek en büyük zevklerden birisiydi Sosyal Binanın sağ tarafında fabrika içi vazife evleri vardı Bu evlerde fabrika müdürü müdür muavinler bazı önemli şefler otururdu. Bu evlerin önünde geçip ilerlediğinizde pamuk ambarları ve Meşhur gıdı gıdı tren istasyonuna gelirsiniz. Güney kısmında tel örgülerle çevrilmiş ikinci bir kapı ve işçilerin kart bastığı mahaller ve çıkarken de üzerlerinin yoklandığı odalar vardı. Güney kısmı tamamen imalat yapılan atölyelere ayrılmıştı Buralara girmek yasaktı.
                 Fabrikanın önünde iki taraflı ağaçlarla menderes nehrine doğru uzanan Hürriyet Caddesi fabrika dışında yapılmış esas vazife evlerini fabrikadan ayırıyordu. Vazife evleri fabrika kapısının tam karşısında inşa edilmişlerdi Vazife evleri önde 5 adet arkada 9 adet inşa edilmiş etrafı okaliptüs ve meyve ağaçları ile çevrili 2 kat ve bir zeminden oluşan evlerdi. Bu evlerde hiyerarşik mevki ye göre memur ve işçilere dağıtılırdı.
                   U harfine benzer şekilde yapıldığı için U apartmanları diye adlandırılan zemin katsız diğerlerine göre daha alçak yapıdaki bu binalarda yine memurlar birkaç tanesinde de işçiler otururdu. Bu iki apartman bloğu arasında fabrika misafirhanesi, fırını, yardım sandığı ve büyük bir market vardı. Misafirhanenin önünde büyük bir bahçe içinde her çeşit gül ve benzeri çiçekler vardı.
                   U evlerinin benim hayatımda yeri doldurulamaz güzel hatıralarımın kesiştiği bir yerdi. Biz ilk önceleri Öndeki sıra apartmanlarının 5. ci sinde otururduk. Zeminin üstündeki 2 katta idik. Karşımızda Fabrika Muhasebe müdürü Zeki Çomakoğlu’ nun altında Ressam Cavit bey bizim altımızda Atölye şefi İbrahim Bozyaka otururdu. Bir Kızı Gülseren bir oğlu Tufan vardı. Tufan Sümer sporda oynamış daha sonraları da İzmir Göztepe kulübüne transfer olmuştu. Zemin katta da 2 ci cihan harbi sıraların da Hitlerden kaçan ve Türkiye’ ye sığınan İstanköy’ de ki Türklere iş ve ev vermişlerdi
                   Biz gençler toplanır fabrika lojmanlarının arasında ki yolda gençliğin verdiği enerji ile gece yarılarına kadar eğlenirdik. Genelde misafirhanenin önünden U evlerine gelir önünden yürüyerek fabrika kapısının önüne çıkardık.
                   U evlerinin güney tarafındaki apartmanın zemin katında Ahmet Akdemir otururdu. Kendisi Fabrikada ustabaşı idi. Evinin balkonunda nadiren oturur. Gelen geçeni seyreder ara sıra bizlerle konuşurdu. Uzun boylu geniş omuzlu babacan birisi idi. Üç çocuğu vardı. Oğlu kemal akdemir boksa meraklıydı. Sümer spor boks takımında lisanslı sporcu idi. Kızları Jele Nesrin, Türkan 5 Eylül ilkokuluna giderlerdi 1946 yılında ablam evlenince bizde aydın’daki evimize döndük. Sık sık Nazilli’ ye gittiğimde hiç ayrılmamışız gibi yabancılık çekmezdim. Bu arada Nesrin fabrikada Hikmet arat isminde bir ressamla evlendi. Küçük kızları Türkan ilkokulu bitirdikten sonra orta okula göndermediler. Neden bilmiyorum. Türkan iri dalgalı saçlı sarışın bir kızdı Günden güne serpiliyor gelişiyordu. Güzel alımlı bir kız olmuştu. Bir akşam vaktiydi. Bisikletle giderken misafirhanenin dönemecinde Birden bire Onu karşımda bulmuştum çarpmamak için direksiyonu kırdımsa da bisikletin arka tekerleği hafifçe ona çarptı yere düştü. Hemen koşmuş ellerinden tutmuş ayağa kaldırmış bir yerine bir şey olup olmadığını sormuştum. Hayır bir şeyim yok. Biraz daha dikkatli olur musun dedi.
              Göz göze geldik Elleri avucumda o an içimde ki elektriklenme yıllar yılı ona bağlanmamı sağladı. Onunla yatar kalkar oldum. Onu görmek istiyor. Her perşembe günü Aydın dan Nazilli ye gidiyor. Saat 11.00 de fabrikadan kalkan Gıdı gıdı treninde onu bekliyor. Bir köşede onu seyrediyordum. Her Perşembe beni karşısında gördüğünde gülüyor arkadaşları ile gülüşüyorlardı bu durumu ablası jale daha sonra annesi öğrendiler. Nedense beni görmemiş gibi hareket ediyorlardı hatta bütün komşuları öğrenmişlerdi. Kimse bir şey demiyor ilgisiz davranıyorlardı. Ben bu nedenle okulumda devamsızlıktan 2 yıl kaybettim.
               1954 yılının yine bir Perşembe günü gıdı treninden indikten sonra Pazar yerine gideceklerine 5 Eylül okulunun sağından küçük parka saptılar. O gün ilk defa konuşmak fırsatını buldum. Yaklaştım, neler neler tasarlamıştım hepsini unuttum heyecandan konuşamıyordum. 
Sanki dilim tutulmuştu. Bu arada nerden çıktı bilmiyorum ablamdan şikayet etti. Dedikoduların ondan kaynaklandığını söyledi. Bir pastanede oturup konuşmayı rica ettimse de kabul etmedi. Konuşma tekliflerime olumlu veya olumsuz bir cevapta vermedi. Tekrar Pazar yerine geldiğimizden tekrar görüşmek dileği ile ayrıldım. Ve 9 sayfayı bulan hislerimi ifade eden bir mektup yazdım ve müstear bir isimle devam ettiği akşam kız sanat okulu adresine gönderdim. Okul idaresi mektubu alınca ailesine haber veriyorlar. Ablası ablamla konuşuyor. Onu bir daha göremedim. Daha sonraları ben Ankara Hukukta okurken bir Havacı üsteğmenle nişanlandığını arkasından da evlendiğini duydum. Bu benim için şok oldu.  Hayata küskünlüğüm artı. Ama hayat çok şeylerin üzerini örtüyor arada bir hatırlansa da yaşam devam ediyor.
                      Nereden nereye geldik. Biz gene dönelim vazife evlerine fabrika yönetimi bekar işçileri de düşünerek hürriyet caddesi üzerinde fabrikanın sonunda değişik yapıda bekar pavyonu inşa etmişti. Sümer ilk- okulundan fabrika lojmanlarının sonuna kadar olan geniş arazide sokak ve caddeleri geometrik şekilde üç değişik ebatta tek katlı bahçeli evler yapıldı. Bu evlerin inşaatına kooperatif olarak başlanmış. Kooperatif evleri gerçekleştiremeyince Fabrika mülkiyetine geçmiş ve fabrika tarafından tamamlanarak 1955 yıllarında işçilere dağıtılmıştı. Sağlam ve şirin binalardı.  Diğer binalara göre daha çok beğenildiği ve kullanışlı olduğu için adı Şirin evler olarak kaldı. Daha sonraları Plan ve proje olarak çok beğenildiği için Kuş adasında sahilde inşa edilmiş Nazilli sitesi adını almıştı.
            1976 yılında lojman sayısı 438  olarak belirtilse de kapatılan bekar pavyonu, fırın, hastane ve aradaki küçük binaların lojmana çevrilmesi ile 480 bulmuştu. Bu saydığım binalar okaliptüs çam ve meyve ağaçları ile çevrilmiş güzel bahçeler içinde küçük ama şirin evlerdi 1970 yılına kadar lojmanların badana boya elektrik ve su tesisatı ve diğer bakımları fabrika personeli tarafından yapılırdı. Evlerde kurban bayramı haricinde hayvan beslemeyse izin verilmez şikayet halinde lojmandan çıkarılırdı. Bahçe. Bahçe duvarları, şekilleri bile takip edilir. Gerekirse müdahale edilirdi.
               Abartısız Nazilli’ nin en güzel en düzgün yolları lojmanlar arasındaydı. Nazilliler bisiklete binmek için lojmanlar arasındaki yollara gelirdi. Pazar günleri lojmanlar arası sanki bayram yeri gibi olurdu. Aileler bu günlerde daha modern, daha güzel giyinir. Ayni şekilde yukarı Nazilli’ den gelen akraba ve dostlarda ziyarete gelirken giyimlerine özen gösterirlerdi.
                Fabrika lojmanlarında Avrupa modası 5-6 ay gecikmeli olarak aynen takip edilirdi.
                O zamanlar Almanya’da akraba ve dostlardan en son model mecmuaları gelir beğenilen elbise modelleri Nazilli Basması kopyaları hemen dikilir. Modeller elden ele dolaşırdı.
                 Güvenlik sorunu olmadığından aileler çocuklarına rahatlıkla izin verir. Aileler arasında sıkı dostluklar kurulurdu. Gece sokaklarda aydınlatma yapıldığından geç vakitlere kadar sokaklar cıvıl cıvıl olurdu. Özellikle yaz geceleri sokaklar arasında guruplar halinde dolaşmak fabrika bahçesinde oturmak yazlık sinemaya gitmek yine fabrika bahçesinde dans etmek müzik guruplarının periyodik konserlerini izlemek en sevilen eğlencelerdi.
                  Lojmanlarda oturan ailelerin çoğu başka şehirlerden Nazilli’ ye gelmiş, burada evlenip çoluk çocuğa karışmışlardı. Çocukları da aynı yaş gurubunda idi. Bu yüzden hiç arkadaş sıkıntısı çekilmezdi.
                   Evlerde kışın yakacak odun, talaş bile Sümerbank ağaç atölyelerinden gelirdi. Düşünün 450 adet lojmana bir kış boyunca yetecek kadar talaş ve çıkıntı tahta verecek talaş çıkaran bir üretim. Türkiye’ de ki diğer Sümerbank fabrikalarına ve diğer özel tekstil fabrikalarını mekik, masura ve vurucu kol imalatı Nazilli Sümerbank fabrikasında yapılıyordu.
                   Herkesin evinde olmasa da bazı evlerde fabrikanın verdiği demirbaşa kayıtlı içi galvanizli elektriksiz buz konularak soğutan buzdolapları vardı. Yazın çok Sıcak olan Nazilli’ de yemekleri korumak için fabrika her eve yarım kalıp 0,5 metreküp buz verirdi. Evlerde yine demirbaşa kayıtlı somya ve yün battaniyeler vardı.
                    Emekli olanlar eşyaları yeni kiracılara devrederlerdi. Yine devir teslimler de evde hasar olup olmadığı sosyal hizmetler tarafından tespit edilirdi. Kısaca Sümerbank için personeli çok kıymetli idi. Elindeki bütün imkânları personeli için kullanırdı. Hatta itfaiye araçları yolların tozunu temizlemek için yaz günleri beton yollarda sulama, ağaçlardaki çeşitli hastalıklara yönelik ilaçlama yapardı. Yine evlerde ve kanalizasyonlarda zararlı böceklere karşı ilaçlama yapar, her yıl fabrika itfaiye gurubu tüm lojmanların baca temizlik işlemler muhakkak yapılırdı. Fabrika fırını, berberi kasabı büfe ve süper marketi ve ilkokulu ile mükemmel bir şekilde organize edilmişti. Hatta orta ve liseye giden öğrencilerin gidiş ve geliş saatlerinde gıdı gıdı treni için özel tarife konmuştu.
                    Bugün hepsi bir hayal oldu. Nazilli için bir ekmek kapısı kapandı Fabrika kapanınca işçiler ağlayarak Bursa, Manisa ve Bergama’ ya gittiler. Ve sonuçta fabrika binası Menderes üniversitesine lojmanların bulunduğu geniş saha ise Nazilli belediyesine devredildi.               
                     Nazilli’ye bu yapılmamalıydı. Nazilli Halkı da buna nasıl razı oldu anlamıyorum. Üzülüyor insan.

1 yorum:

  1. Sayın Erdem Ergenekon,Nazilli Sümerbankla ilgili herşeyi takip ettiğim için yazınızı gördüm,başlarda benden önceki dönemlerde yaşamış bir Sümerbanklı ağabeyimin yazısı olarak merakla okumaya başladım ama yazının sonlarına doğru biraz keyfim kaçtı.Zira bazı bölümler benim bloğumda Nazilli Sümerbank lojmanları anlattığım yazımdan alınmıştı.Neyse bu çok önemli değil.
    Yazınızın başlarında anlattığınız olaylar yaşandığında ben henüz doğmamış idim ama bahsettiğiniz kişilerin çoğunu yakından tanıyorum.Yanlız aradan uzun yıllar geçtiği için haklı olarak,ünvanları ve isimleri birbirine karıştırmışsınız.
    Adanaspor,Nazillispor ve Göztepe'de Futbol oynayan kişi Tufan Akdemir halen Adana /Seyhan'da oturur.Babası İbrahim bozyaka değil,İbrahim Akdemir ve Atölye şefi değil İplik ustasıdır.Ressam dediğiniz Hikmet Arat ise ressam değil fabrikanın eğitim uzmanıdır.Aynı zamanda futbolcu Tufan Akdemir'in de eniştesidir.Halen İzmir'de oturmaktadır.Kırık aşk hikayeniz beni biraz hüzünlendirdi.Belki bilmek istersiniz kardeşiniz Ender beni Nazilli Sümerspor'a alan ilk antrenörümdür.Kendisi sonderece kibar, bilgili ve disiplinli bir antrenör olarak bilinir.Hala saygıyla anarız.Yukarıda da belirttiğim gibi son derece güzel başlayıp devam eden yazınıza keşke benim 2009 yılında yazdığım yazımdan ilaveler yapmasaydınız inanın buna hiç gerek yoktu.Zaten yazınız o haliyle de güzeldi. İlhan Öden

    YanıtlaSil